Türk adı, hakkında çok çeşitli görüşler ileri sürülmüş, bu görüşler
doğal olarak farklı açıklamaları içermiştir.
Neticede Türk kelimesinin, şekil almış, gelişmiş, kuvvetli anlamına geldiği
kabul edilmiştir. Bu ad, ilk defa olarak Çin'de Chou Sülalesi zamanında
çıkarılan yıllıkta (557-579) yer almıştır.
Türkiye ismi ise ilk defa Bizans kaynaklarında yer almıştır. X veVI. yy,'da
Orta Asya'yı adlandırmak için kullanılmıştır.
ANADOLU ise, 12. asırdan itibaren Türkiye (TÜRCİA)
olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
TÜRK SOYU
TEVRAT'ta TÜRK SOYU, Ham ve Şam'dan değil, Nuh Peygamberin oğlu
Yasef’ten türemiş olarak gösterilmektedir.
Etnografik açıdan, Türk soyunun kavram olarak incelenmesi gerekirse özet
larak şunlar söylenebilir. Dört beyaz ırk grubunda, Europa adı verilen
gurubun Turania tipindendir. Brakisefal kafa yapısına sahip bir ırktır.
Aynı yerleşim bölgesini paylaşmış oldukları, dolikosefal kafa yapısına
sahip, mongoloir grubundan olan Moğol'larla uzaktan yalandan bir alakası
yoktur. Moğol ve Türk ırkı arasındaki fark ilmi olarak
da ispat edildiği gibi çok büyüktür. Kültürel değerlerimiz
ve anatomik yapılanmamız ayrıdır.
TÜRKLER ANDRANOVO insanı diye adlandırılan bir tipin temsilcisidirler.
Andronovo insanı Rus bilginleri tarafından incelenmiştir.
Bu ırk dört bin yıl kadar önce Orta Asya'da yaşamakta idi. İşte
Türkler'in menşei bu insanlardır. Yaşadıkları coğrafi
bölge, bugünkü Çangarya'da yani Doğu Türkistan'ın kuzeyindedir. Çok yüksek bir
kültüre sahip idiler. Madenleri kullanabilen edebiyatı, dili, medeniyeti çağının
çok ötesinde bir millet. Bu proto Türk kültürüne ANAV'da, bugünkü TÜRKMENİSTAN'm
başkenti AŞKABAT civarında rastlanmıştır. Kültür tabakasına en az altı bin
yıllık bir tarih biçilmektedir. Bu tarihsel derinliği
ile en eski insanlık kültürlerinden birini oluşturmaktadır.
MİLLİYETÇİLİĞİN
KAVRAM OLARAK TANIMI :
MİLLİYETÇİLİK, esası milli ananeye, geleneğe,
örfe ve adetlere uygun olmayan bütün hareketleri kurum ve kuruluşları
reddederek her şeyi milli örfe uygun şekilde düzenlemeyi amaç edinmenin
oluşturduğu siyasi 'ya da toplumsal düşünce
sistemidir. Diğer bir deyişle, milletin maddi manevi
niteliklerine yani maddi manevi değerler toplamına aykırı olan her şeyi
reddetmek ve bu değerlere uygun bir şekilde toplumsal kurum ve
kuruluşları nizam etmek.
Kitlelerin millet olma mücadelesinde ve milletleşme mücadelelerini
tamamlamalarından sonraki evrede diğer milletlere üstünlük kurma savaşında ilke
edindikleri prensipleri bayraklaştırma azmindedir.
Aşağıda açıklanacağı
gibi Türkler'le doğmuş gelişmiş bir kavramdır. Ne yazık ki
batılılar ve yerli iş birlikçileri tarafından Avrupa'nın bağandan
çıkmış bir kavrammış gibi gösterilmektedir. Bu siyah (kara) propagandanın
amacı, saptırılmış bilginin sebebi, Ülkümüzün dayanağını
batı kaynaklı bu şekilde bizleri taklitçi, öz değerlerinden
sapmış olarak göstermektedir.
MİLLİYETÇİLİĞİN
TÜRK TARİHİNDE
DEVLETLEŞME İLE
BAŞLANGICI
TÜRK TARİHİNDE, devletleşme açısından bir tarih
aranıyorsa bu; M.Ö. 220'de Kun (HUN) İMPARATORU TEOMAN YABGU İLE
başlayan noktadadır...
Bunun sebebi şudur; Teoman Yabgu'dan önceki döneme ait, Türk devleti ve
Türk hükümdarları hakkındaki bilgilerimiz kırıntılar halindedir. Bu şu
demektir; ilmi açıdan bu bilgiler yok gibidir. O sebepten bu tarih bizim
için büyük önem arz eder. Bu tarih, ebedi Türk Hakanlığının,
ebedi Türk devletinin başlangıcıdır. Şimdi ilk vatanımızda gerçekleşen bir
olayı aktarmakla devam etmek istiyoruz.
TEOMAN YABGU, Büyük Hakan Mete'nin babasıdır. Bilindiği
gibi M.S. 210'a doğru Çin şeddi tamamlanmıştır. Sebebi hikmeti
şudur; Hun'lar Çin topraklarına baskıyı arttırıyorlardı. Bundan korunmak
için mahalli Çin hanedanları, meskun sahaları ve askeri bölgeleri surlarla
çeviriyorlardı. CHOU'lardan hükümdarlığı devralan CH'nin devleti (ŞENSİ'de)nin
ünlü hükümdarı SHİHHUANGTI, kuzey taarruzlarına karşı
korunabilmek için bir set oluşturmaya karar verdi. Bu insan emeğinin
en büyük eserlerinden birini oluşturmak için gerekli malzemeyi önceden
yapılmış iç surların yıkımı ile sağladı.
Büyük Türk Hakanı Mete PETENG KALESİNİ muasara altına aldı. Üç yüz bin küsürlük
Çin ordusunu Turan taktiği ile tarumar eden Mete, bu başarısı ile
Çin milletinin hafızasına unutamayacakları bir acı anı bırakıyordu.
Şöyleki, Motun (Mete) dedikleri Hakan'a ve O'nun kahramanlarına sitem
edercesine asırlardır türkülerinden 'PalTeng kalesindeki felakette yedi gün
ekmek bulunamadı, askerler yay çekmedi" diyerek belki de kötü
kaderlerine küsmektedirler.
Çin Seddi'nin Türk gücü karşısında aciz kalması bizim için şaşılacak bir
olay değildi, zaten Çin'liler de 50 yıl sonra
Türk'ü zoru başaran, imkansızı zorlayan bir millet olduğunu
anlayacak bir şekilde de bu hezimetlerin onlar için şaşılacak bir şey
olmadığını öğreneceklerdir.
Mete'nin zaferi sonucunda imza edilen antlaşma ile Türkler'e her yıl vergi
vermek, kuzey eyaletlerini bırakmak şartı ile Çin İmparatoru
serbest bırakıldı.
MİLLİYETÇİLİĞİN
BATI KAYNAKLI OLMASININ İMKANSIZLIĞI
MİLLİYETÇİLİK Fikri'nin Batı ve Türk kaynaklı olmak
üzere iki çeşidi vardır, Batı kaynaklı milliyetçilik feodalizmin
yıkılmasından sonra, oluşan burjuva sınıfının varlığını
devam ettirebilmek için bayraklaştırdığı, nationalizm kelimesi ile ifade edilen
bir fikir akımıdır. Bu yönü ile kapitalizmin emellerine hizmet eden bir
fikir sistemidir. Feodalizmin yıkılışı ile dışarıya açılan yeni kapitalist
sınıf milliyetçiliğe ihtiyaç duymuştu. Bu zorunluluk
"sömürünün devamının milliyet fikrine işlenmesine dayanır" gerçeğinden
kaynaklanıyordu, daha sonradan malum Fransız İhtilali
ile gelişip yaygınlaşmaya başlayan milliyetçilik, felsefi beslenme kaynağını
Alman FUCHTHE,(Fuhte)nin ALMAN ULUSU'NA NUTUKLAR adlı eserinde bulunuyordu.
BİZİM MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞIMIZ İSE
AŞAĞIDA AÇIKLANACAĞI
GİBİ ÇOK FARKLI BİR
DURUM ARZETMEKTEDİR. BATILI MİLLİYETÇİLİK
ANLAYIŞI İLE ne tarihsel ne de ideolojik bir bağlantısı
vardır olmamasına da şaşmamak gerekir.
Batılı milliyetçilik, faşizmin de doğmasına sebep olmuştur. Faşizm bilindiği
gibi İtalyan ve Alman faşizmi olmak üzere ikiye
ayrılır. Faşizm aslında öğretisi olmayan bir siyasal olgudur. Belli
hedeflere erişmek için teşkilatlanmak olarak tarif edilebilir. Mussolini de
bu gerçeği, öğretisi olmadığı
gerçeğini, "faşizmin öğretisi,
eylemdir" diyerek özetlemiştir.
İTALYA'DA FAŞİZM:
1915-1919 yıllan arasında savaşa katılmak isteyen İtalyanların
oluşturdukları bir grup, bir birlik var idi. Bu birliğin
adı "fasci di combattimeto" idi. Mussolini de bu birliklere üye
idi. Bu organizasyon savaştan sonra tekrar kurulmuş ve bu sefer siyasi bir
görünüm arz etmiş; iktidara yürümek için çabalamıştı. Kuruluş amacı ise
komünizmle mücadele idi. Daha sonraları , bu insanlar Ulusal Faşist
Partisini kurdular. Neticede yapılan mücadele sonucunda meşhur Roma
Yürüyüşü yapıldı. Gözü korkan Kral 50 bin kişi ile baş edemeyeceğini
anlayarak hükümet kurma görevini Mussolini'ye verdi. Bu şekilde faşizm İtalya'da
resmen yerleşmiş, resmi ideoloji olmuş oluyordu. İkinci
Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etti. Devleti her şeyin üstünde tutan
bir ideoloji idi. "Her şey devletten gelir, devlete gider."
sloganı ile özetlenebilecek bir görüştür.
ALMAN FAŞİZMİ ise, ari bir Alman ırkına iman eder. Bu İtalyan
faşizmi ile bu noktada gelişir. Milleti her şeyin üstüne koyar. Diğer
milletleri ise köle olarak telakki eder. Bu şekli ile ırkçılık fikrini
bayraklaştırır. Nasyonel sosyalizm diye de adlandırılır. Burada, nasyonel
sosyalizmin, ulusçu toplumculuk olduğunu ve MİLLİYETÇİ
TOPLUMCU diye dilimize çevrilmesinin yanlışlığının
belirtilmesini söylemeliyim. Bildiğiniz gibi bizi faşistlikle suçlamak için
MHP davasında savcı bu cahilliği göstermiş idi.
TÜRKLER'İN
YAYILMACILIĞI
TÜRKLERİN yayılmacılık özelliği,
zamanla dünyayı huzur ve barışa kavuşturmayı gaye edinen bir fatih
felsefesi ve her yerde adil, eşitlikçi TÜRK TÖRESİNİ
yürürlüğe koymak üzere bir cihan hakimiyeti ülküsü
doğurmuştur.
Türklerin birçok kavmi hakimiyet altına almaları ve çok geniş sahalara
yayılmaları da eski devirlerde diğer milletin dikatini çekmiş bu diğerleri
tarafından Türkler'in elinde bulunan sihirli değnekle,
izah edilmiştir. Hakimiyet ruhunun kültürle doğrudan
ilgisi vardır. O açıdan kültüründe bir tarifini vermek gerekir.
Türk bozkır kültürünün geliştirildiği bölge yeni Andronova kültür sahası (Altay
Dağları Syan Dağları'nın
güneybatı düzlükleri) rakımı 500
m ile 5000
m arasında değişen bol otlarları ile besiciliğe
çok elverişli, hatta kuru ziraate imkan verecek şekilde rutubetli yayla
durumundadır. Kültürün üç temel dayanağı mevcuttur. Coğrafi
çevre, insan unsuru, ve cemiyet
KÜLTÜRÜN TANIMI:
(E.B. TAYLOR) BİLGİYİ, İMANI, SANATI, AHLAKI, HUKUKU, ÖRF ADETİ
ve insan toplumunun bir üyesi olması dolayısıyla kazandığı
diğer bütün yetenek ve alışkanlıkları içeren
birleşik bir bütündür. ......
MEDENİYET ise milletler arası ortak değerler
seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama araçları bütünüdür. Kültür
karakter bakımından özel, medeniyet ise geneldir. Medeniyet kültürden doğar
ve medeniyet kültürlerin birleşimidir. Medeniyet ayrıca da yüksek kültür
olarak adlandırılır.
MEDENİYET: Birbirlerinden çok farklı bir çok
kültür değerinin biraraya gelmesi (uyumlu şekilde) doğurduğu
bütündür. (SCHUBARK)
Yine Türk devletine dönecek olursak, devletimizin doğuş
ve kuruluş şartlan konusunda bir çok ilim adamı ve filozof başlıca şu
notada birleşmektedirler. Fatihçilik (savaşçılık, mücadelecilik) kanunculuk
(teşkilatçılık, hukukçuluk), kuvvet (icralcilik)'tir. Bu şartların tam
şekli ile çoban savaşçı kitlelerde karşılaşıldığı
ve fakat yerleşik köy kitlelerinde rastlanıldığı
ilmi gerçektir. Bundan dolayı olsa gerek, Avrupalı ve ABD'li bilim adamları
, çoğu batı medeniyetinin başlangıçtaki sosyal
ve hukuki durumunu açıklayabilmek için, eski Greklerin Germenlerin
Asurların aslında hep göçebe olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bu tür
iddiaların artık yerini Bozkır Kültürü Gerçeğine
bırakmakta olduğu biliniyor.
BOZKIR CEMİYET
YAPISI HAKKINDA
Oğuz: Aile, Urug, Aileler Birliği,
Bod boykabile: Ok, İl: devlet, Leviratus: Türklerde Ölen
Kardeşin , Karısını veya fakir üvey anneyi diğer
kardeşin alması kuralıdır.
İSTİKLAL:OKSIZLIK olarak adlandırılır.
Türkler'de istiklal düşüncesi duygusunun temelinde TÜRK ; KÜLTÜRÜ
yatmaktadır: Bozkırın güç şartlarının sürekli mücadele gerektirmesi toprağa
bağlı olanların alışık oldukları gibi esarete
alışık olmamalarını sağlamıştır. Çünkü tehlikeli anlarda ve esaret
durumlarında veya boyun eğmek zorunda kaldıklarında, dış baskılarda
geçim vasıtası olan hayvanları sürerek hür diyarlara gidebilme gücüne ve
imkanına sahiptirler. Bu yerleşik kültürlere nasip olmayan bir imkandı.
ASYA HUNLARINDA İSTİKLAL TUTKUSU şöyle ifade edilerek
vurgulanır: TS'IEN HANSU (M.Ö. 50) HUN DEVLET MECLİSİNDE
YANİ TOYUNDA ŞUNLARI TEKRAR EDEREK TARİHE
GEÇMİŞTİR; "Cesarete karşı hayranlık duymak ve
tabiiyeti yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir.
Atalarımızdan toprakla birlikte devir aldığımız
devletimizi, istiklalimizi feda edemeyiz; mücadele ederek savaşçılarımız
varken devletimizi yani istiklalimizi korumalıyız. Yine, GÖKTÜRK devrinde
fetret tarihinin ölüm olarak nitelendirilmesi TÜRK 'teki istiklal aşkının
birer nişanesidir. ÜLKE eski dilde Uruş olarak adlandırılır. Yurt'un
karşılığı ise Vatan'dır.
TÜRK toplumunda tabakalaşmaya rastlanamaz. Halk: kün ile adlandınlır.
HERHANGİ bir toplum yüksek tabakalaşmanın sebebi
şunlardır.
l. Geniş araziye sahip olmak.
2. Askerliği meslek edinmek,
3. Ruhban sınıfına sahip olmak
Bu üç şartın bozkır kültüründe gelişmiş olmadığı
açıktır.
Bir taraftan TÜRKÇÜLÜK, ZİYA GÖKALP tarafından formüle edilmiş bir
ideal olarak işlenirken diğer taraftan da bu işlerin organize edilmek
lüzumu hissedilmiştir. 1908'de Türkiye'nin namlı Türkçülerinden Necip Asım
ve Veled Çelebi ile Yusuf Akçuroğlu Türk Derneği
adlı bir cemiyet kurmaya karar verdiler. Cemiyetin amacı şu idi: Türk diye
anılan bütün kavimlerin geçmiş haldeki maddi manevi unsurlarını yani dil,
din, kültür, edebiyat , hukuk, töre ve ırk coğrafya
gibi unsurların niteliklerini ortaya çıkarmak, dilini sadeleştirip
güzelleştirmek, vs. 1911 yılında, Mehmet Emin Yurdakul önderliğinde
TÜRK YURDU adı altında bir cemiyet daha kurulmuştur. Amacı, Türklerin zeka
ve irfanca seviyelerinin yükseltilmesi idi. Türk Yurdu ve Türk Derneğinin
Kapanmasından sonra Haziran sonu 191 TÜRK OCAĞI
AÇILMIŞTIR. 1913 yılında ise, Türk Derneğinin
kapatılmasından sonra aynı gaye ile Türk bilgi derneği
kurulmuştur. İngilizlerce İstanbul'un
işgali üzerine faaliyetlerine ara veren Türk Ocağı
23 HAZİRAN 1924'te bu kez merkezi Ankara'da olmak
üzere yeniden kurulmuştur. 157 yerde şube açma başarısını göstermiştir.
1929 yılında Türk talebi birliği, öğrencilerin eğitimleri
dışında, milli ruh ile yetiştirilmeleri, ulusal ilişkilere büyük önem ve
ilgi gösterilmesi amacıyla kurulmuştur. Daha sonra Milliyetçi şuuru
yönlendirmek için 1933 yılında Temmuz ayı içerisinde BİRLİK
ADLI DERGİLERİ yayın hayatına başlamıştır.
1933 yılında yapılan kongre sırasında, birliğin
armasına Kurt resmi ilavesi ayrıca üniversite öğrencilerinin
kullanacağı armalarda da bu işaretlerin bulunması
kararlaşmıştır. 1935'ten bu zamana kadar Milliyetçilik görüşünü savunanlar
arasında Türk Yurdu, Tevhidi Efkar, küçük Mecmua, Anadolu Mecmuası, Milli
Mecmua, Atsız Mecmua, Azerbaycan Yurt Bilgisi Mecmuası, Birlik ve Orhun
sayılabilir. Ankara Gençlik Teşkilatı ile birlikte iki ayrı kuruluş olarak
1910 yılında kurulan kitap sevenler kurumu daha bir yılını doldurmadan
faaliyetlerine son vermiştir. Yukarıda sıralanan kronolojik akış içerisinde
7 Eylül 1944 tarihinde gizli cemiyet kurma suçlarından 23 kişi yakalanmış
ve yakın tarihimizde IRKÇILIK TURANCILIK adı ile geçen soruşturma
başlamıştır. Bu davanın önemli şahsiyetleri. Nihal Atsız Hoca, Hikmet
Tanyu, Namık Kemal Orkun, Zeki Velidi Doğan
, İlhan Darendelioğlu,
Necdet Sancar ve Alparslan Türkeş'tir, Türk milliyetçiliği
fikrini yaymak, işletmek, Türk bilincine dayanan kültür birliğini
oluşturmak, Türk kültürüne hizmet, Türk töre ve geleneklerini yerleştirmek
amacı ile 1946 yılında Türk Kültür Ocağı kurulmuştur. Daha sonra ise,Türk Ocağı'ndan
sonra Milliyetçiler Derneği açılmış ancak bu Dernekler 1952 yılında
kapatılmıştır. Bu arada 1946 yılında kurulan TÜRK Gençlik teşkilatı Türk
kültür çalışmaları demeklerini de saymak mümkündür.
1950 yılına kadarki dönem içinde yayınlar; Kopuz, Gökbörü, Bozkurt, Türk
Yurdu, doğu, Millet, Tanrıdağı,
Türkçülük, Kürşad, Altınışık, Milli Birlik, Özleyiş, Verim, Hareket, Düven,
Serdengeçti, Kızıl Elma sayılabilir.
Daha sonraları, İstanbul, İzmir,
Zonguldak'ta farklı tarihlerde ve ancak isimleri aynı olan komünizme karşı
cephe oluşturarak kesin sonuç alabilmek için Komünizmle mücadele dernekleri
kurulmuştur. Bu dernek 27 mayıs 1960'da faaliyetine kendiliğinden
son vermiştir.
Bunun dışında Türk gençlik teşkilatı, Türk Kültür Ocağı
Türk kültür çalışmaları derneği, Kayseri Türk Kültür Birliği,
Genç Türkler Cemiyeti ve Türk Ocağı Birleşerek Milliyetçiler Federasyonunu
oluşturmuşlardır.
10 yıl süre ile faaliyet gösteren ve amaç olarak da TÜRKÇÜLER arasında
yardımlaşmak, paralelindeki kuruluşlara-yardım sağlamak
bunun dışında ekonomik girişimlerde bulunmak amacıyla 1950 yılında
Türkçüler yardımlaşma derneği, Türk milliyetçiler demeğinin
kapatılmasından sonra ise!954 yılında çalışmalarına bıraktığı
yerden devam amacıyla bu kez AYDINLAR OCAĞI
OLARAK adını değiştirmiştir.
Düşünce ve görüşlerini yaymak amacı ile yeniden faaliyetlerine devam
etmiştir.
Harp okullarından ilişkileri kesilen öğrencilerin haklarını korumak amacıyla 1965
yılında kurulan Eski Harbiyeliler yardımlaşma derneği
sonradan Turancılık ülküsünü benimseyenlerin etkili olmaları sonucu kuruluş
amacı dışında Türkçülük ve Turancılık faaliyetlerine girmiştir. Vatan ve milleti
yüceltmek amacı ile 30.11.1967 tarihinde merkezi Ankara'da olan Hür düşünce
kulüpleri federasyonu kurulmuş bu federasyona bağlı
57 ilde şube açılmıştır.
Merkezi Adana'da bulunan genç ülkücüler teşkilatı gençliği
yetiştirmek milli birliği ruhla yetiştirmek, yıkıcı ve bölücü
akımlarla mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Kendisine bağlı
3 ilde daha şube açmıştır. Türk milliyetçiliği
fikrini yerleştirmek, bu bilinci geliştirmek amacıyla İstanbul
ve Ankara'daki fakülte ve yüksek okullarda kurulan Ülkü Ocakları Derneği
sonraları 1969 yılında üniversite bulunan tüm illeri içine alacak şekilde
genişlemiştir. Lise ve dengi okullarda Özellikle tatillerde disiplinli
yaşama alışabilmek maksadı ile kamplar kurarak buralarda fikren olduğu
kadar, sportif yönden de eğilim amaçlanmakta idi. 25 Turancılık
faaliyetlerini yürütenlerin eşleri tarafından 1967 yılında Milliyetçi Türk
kadınlar derneğinin Türk kadını üzerinde etkin olma
faaliyetleri başlamıştır. Milliyetçi Ülkücü demeklerin merkeziyet
prensibine bağlı olarak Milliyetçi Hareket partisine bağlanmasında
Alparslan Türkeş en etkin rolü üstlenmiştir.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ
FİKİR
SİSTEMİNE
GENEL BAKIŞ
TMFS'nin başlangıç; şu söylemlerle olmuştur. Dünya fikir ve tarihinde
milliyetçilik ilk kez Türklerle başlamıştır.
Mete'nin oğlu Loişang, "Yabancı kültüre girmek
demek, onun egemenliğini kabul etmek demektir." ... Öteden
beri Hunlar kuvvetliyi takdir eder sabi olmayı hakir görürler. Savaşçı
süvari hayatımız sayesinde, adı yabancıları titreten bir millet olduk.
Zira, bilirlerki savaşta muharilerin kaderi ölümdür .Biz ölsek de
kahramanlığımızın şöhreti kalacak, çocuklarımız ve
torunlarımız, diğer kavimlerin efendisi olacaklardır."
Çiçi Yabgu Doğu Asya Hun İmparatoru:
"Çinlilere tabi olmayınız. Çünkü bu, şanlı ve şerefli yaşamı olan
cetlerimize karşı yapılması mümkün hiyanetlerin en büyüğüdür.
Atalarımız bize en geniş ülkelerle birlikte hürriyet ve istiklal emanet
ettiler. Korumakla sorumlu olduğumuz bu emanetleri, adi bir ömür uğruna
feda edemeyiz. Hiç bir Türk'ün alnında, esaret damgasını taşımaya tahammül
edebileceğini tahmin etmem."
ÇİÇİ YABGU Doğu
Asya Hun İmparatoru (vasiyetnamesi) F. HİRT:
Alman ilim adamı, "milliyetçilik fikrini devlet siyasetine esas kabul
eden ilk devlet adamı ÇİÇİ' dir demiştir.
Kaşgarlı Mahmut: "Gördüm ki. Yüce Tanrı , devlet güneşini Türklerin
burçlarında doğurmuş, göklerdeki burçları, onların
devletleri çevresinde döndürmüş. Onlara Türk adını kendisi vermiş... Mülk
ve saltanatı onlara vererek, onları asrın hükümdarı kılmış. Cihan halkının
dizginlerini onların ellerine bırakmış ve onları bütün insanlardan üstün
eylemiş. Doğrulukta onlara her zaman yardımcı olmuş,
onlara intisap edenleri onların nimetinde bulunanları hep aziz kılmış ve
bütün dileklerine erdirmiş kötülerin şerlerinden korumuş."
Hafızasında binlerce hatırasını taşıyan tarih on bin yıllık kültür ,
medeniyet, fikir mirasına sahip Türk milletine, layık olduğu
yeri göstermiştir. Bu yer diğer milletlerin üzerinde bir yerdir. Allahü
Teala aşağıda zikredeceği
ayeti kerimelerde de gösterdiği gibi. milletleri yaratmış ve bunu
yaparken de tıpkı insanlar gibi farklı özelliklerde yaratmıştır . İşte
bu farklılığın doğal neticesi olarak eşitsizlik insanlar
arasında olduğu gibi milletler arasında da vardır.
Sosyoloji ilminin ispat ettiği gibi milletlerin farklı milli
karakterleri yani farklı milli kimlikleri vardır Bu kimi, farklılığı
doğal olarak o milletin düşünüş yaşam ve
inançları şekillendirmektedir. Türk milleti tarih denilen yanılma bakim
önünde kendisini ispat ederek en ulu millet olduğunu
kanıtlamıştır.
Yüce Rabbimîz bu büyük millet olma özelliğini
Türk milletine nasip etmiştir. Bir insan nasıl sahip olduğu
olumlu olumsuz özelliklerini inkar edemezse bir millet de aynı şekilde
sahip olduğu olumlu olumsuz niteliklerini ret edemez.
Bunu yapmak, aslını inkar etmek, Allah'ın iradesini beğenmemek
olur. Bu hususu örneklendirecek olursak şöyle demeliyiz, alimlerin ve ilim
adamlarının ibadetlerinin ve ilmi çalışmalarının diğer
insanların ibadetlerinden kıymetli olduğu
ve Allah katında ayrı bir yere sahip oldukları hadislerle sabittir.
"Alimlerin kanı şehitlerin kanından efdaldir. Alîmin uykusu cahilin
uyanıklığından İyidir" gibi hadisi serileri
hatırlayacaksınız. Şimdi bir şahıs az zeki ise ilim adamı olamayacaktır;
buna kapasitesi elvermez. O'nun çapını aşar. Bu şahıs ilim adamı olabilecek
kapasiteye sahip biri ile aynı niteliklere sahip olamamasından dolayı
alimlik yani ilim adamlığı mertebesine ulaşamayacaktır.
İlim adamının sözü edilen şahıslan yukarıda
olduğunu söylersek, yalan söylemiş olmayız,
mevcut gerçeği ifade etmiş oluruz. Bunun gibi Türk
milleti üstündür demekle o'nu haksız yere yüceltmiş övmüş olmayız var olanı
dile getirmiş oluruz.
Yukarıda söz edilen ayeti kerimelere dönecek olursak, Kur'anı mücüzül beyan
şöyle ferman etmektedir.
"Ey insanlar! Doğrusu biz sîzi bir erkekle bir dişiden
yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere
ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli
olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir. Her şeyden
haberdardır."
Hucurat Suresi 13.Sahife517
Bu ayeti kerimede geçen AREFE TEAREFU'NUN köküdür ve bilmek tanımak,
tanışmak anlamına gelir, irfan da bu kelimeden türemiştir yani medeniyet de
bu kelimeden türemiştir.
Rum Suresi, 22, ayeti kerime sahife 405.
O'nun delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarımızın ve
renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler
için alınacak dersler vardır.
Maide Suresi 48. ayeti kerime, sahife 115.
"EY ÜMMETLER HER BİRİNİZE bir şeriat ve yol verdik. Allah dileseydi
sizleri tek millet yapardı; fakat size verdiğinde
(yol ve şeriatlerde) sizi denemek için böyle yaptı. Öyleyse iyi işlerde
birbirinizle yarışın."
İbni Mace, Ebu Davut ve İmam
Ahmet rivayet etmiştir.
Ebul Fesile, Hz. Muhammed Efendimize yaklaşarak şöyle sordu: Siz asabiyet
davası güden, bizden değildir diyorsunuz. İnsanın
kavmini sevmesi asabiyet midir? diye sordu. Cevaben: Hayır, hayır, hayır,
asabiyet kavmine zulmü üzerinde yardım etmektir. Diye buyurmuştur. Bir
kimse kavmini sevmekle kınanamaz... İbni Mace, Ebu Davut ! ... Kişi kavmini
sever. ' .... Vatan sevgisi imandandır... Hadisi Şerif...
" Sizin en hayırlınız, kavmini müdafaa edendir, ancak bu yüzden günaha
düşmedikçe. "
Hadisi Şerif, Ebu Davut.
Kur'anı Kerim'in ışığı altında şunu kesinlikle söyleyebiliriz
ayrı milletler vardır, bu Allah'ın dilemesi ile olmuştur, ayrı milletler
ayrı karaktere sahiptir. Bu farklılığını sebebi iyi işlerde yarışmaktır. Biraz
önce dediğimiz gibi bu yarışta bayrağı
en önde götüren her zaman Türkler olmuştur ve Türkler olacaktır. Bu
tarihsel, sosyolojik bir gerçektir. Oğuz Kağan'ın dediği
gibi.
"Gök kubbeyi çadır, güneşi tuğ yapmak" yüksek ideali yani mefkuresi
ile özetlenebilecek Milliyetçilik fikrini koruyup geliştirdiğimiz
takdirde yine Türkler milletler arasında layık olduğu
yeri yanı en büyük millet makamını diğer milletlere gösterecektir. Atatürk'ün
dediği gibi, "Yüksel Türk, senin için
yükselmenin sının yoktur" sözüyle ifade edilen bir ilerlemecilik
anlayışı bizde hakimdir. Bizler de atalarımız gibi zoru başaran imkansızı
zorlayan biri olmalıyız.
İnsanlığı insanca yaşabileceği
bir düzene kavuşturmanın yolunun imanlı Türkün hakimiyetinde olduğunun
anlatılması gerekir. Bu gerçeği vurgularcasına Yavuz Sultan Süleyman Han,
Pîri Reis'in haritasına bakarak" dünya ne kadar küçük, bir hükümdara
bile yetmez. " demiştir.
TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ FİKİR SİSTEMİNİ kavramsal olarak açıklamak ve ilmi analize
tabi tutmak lüzumu vardır.
TMFS bir ideolojidir. İdeoloji kavram olarak; bir grup ya da
kümeye has birbiriyle sıkıca ilişkili inançlardan, düşüncelerden,
tutumlardan oluşan, Düşünce demetidir. Ve bir dünya görüşüdür. Dünya görüşü
felsefi görüşten ayrı bir kavramdır. Çünkü dünya görüşünde yüksek amaç için
kullanılacak eylem vardır. Bu bağlamda, total dünya görüşü olarak adlandırdığımız
ideoloji dünyayı oluşturan nesneleri, kişileri, olayları, eylemleri,
toplumu ve bunlar arasındaki ilişkileri oldukça sistematik bir bütünlük
içinde açıklayan ve bütün bunlarla yeni bir dünya düzeninin adını koyan
görüştür. Bu aşamada ideolojinin bir düşünce, inanç demeti, sistemi olmakla
birlikte tüm düşünce ve inançların niçin ideolojik olmadığını
açıklamak gerekir. Neden akideler, düşünce akımları, siyasal toplumsal
programların ideolojiden ayrı kavramlar olduğunu
EDWARD SHİLLS şöyle açıklamıştır;
1. Formülleştirmelerinde açıklık seçiklik özelliği
2.Belirli ahlaksal ve bilişsel inançlar çevresinde sistemli bir
bütünleşmeyi amaç edinmiş olup olmaması.
3. Geçmiş ve çağdaş, düşünsel ahlaksal ya da ideolojik
modellere yakınlık derecesi.
4. Davranışın sergilenmesinde emredicilik ya da kesinlik derecesi. ...
5. Duygusal yoğunluk ve etkinliğin
derecesi
6. Amacı belirtmenin (ifadenin) otoriterlik düzeyi
7. Önerilen inanç sisteminin ve ona uygun toplum modelini gerçekleştirmeyi
amaçlayan teşkilatsal birim ve ilişki düzeyidir.
Sosyolojik, psikolojik bir olgu olan ideolojinin doğuşunu
hazırlayan sebeplere de değinmek gerekir.
Bunlar; Toplumsal, ekonomik doyumsuzluk,toplumsal tabakalaşmadan
kaynaklanan sınırlı ve yanlı görüş ve değerlendirmeler,
yerleşik beklentiler, süre gelen toplumsal geleneklerdir.
Türkler ise kısaca: Tutucu ideolojileri, var olan düzeni
savunurlar.Düzeltimci ideolojiler, yeni koşullar karşısında var olan değer
sisteminde ve onun meşrulaştırdığı kurumsal yapıda yeni koşullara uygun değişiklikler
yapılmasını savunan İhtilalcı ideolojiler var olan değer
sisteminin kökten değiştirilmesini amaçlar. Karşıt ideolojiler
ise, yerleşik düzende var olan değerlerle, uygulamalar arasındaki çelişkileri
vurgulayarak yerleşik değer sistemine aykırı tutum ve davranışları
haklı göstermeye çalışır. Bu bilimsel açıklamaların ışığı
altında TMFS'nin düzeltimci bir ideoloji olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
|
Yorumlar
Yorum Gönder